Roll dergisine ağıt

Dünyanın bin bir yerinden müzisyenlerle derleme söyleşiler, yabancı dergilerden çeviriler, Türkiye’de kimsenin adını bile duymadığı albümlerin tanıtımları, şarkı sözü çevirileri, ciddi birer müzik dinleyicisi olan ama başka işlerle uğraşan kişilerin müzikle dertlerinin dökümleri, farklı isimlere “Bu çalan hangi şarkı?” diye sorulan blind (kör) testler, özgün sayfa ve kapak tasarımı… Roll dergisi 1996-2009 arasında çıkmış, belli bir bilinçle müzik dinleyen hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağı pek güzel bir canlıydı.

Avrupa’da bir Ankaralı: Ezhel

Ezhel cezaevinden çıkıp müziğe geri dönerken, reggae’yle başladığı müzik hayatında Ankara’nın iddiasız mekânlarında onu dinleyen küçük kalabalıklarda yer alanlar geçmişi hatırlayarak iç geçiriyor, dinleyicileri katlanarak artıyordu. Artık her yeni şarkısı çalınmaya hazır hale geldiği anda Spotify Türkiye listelerine giriyor, konserlerinde kalabalıklar “Ezhel bizi pavyona götür!” diye haykırıyordu. Gerçek Türkiye’nin en gür sesli yıldızı oydu.

Bir kadın gazetecinin ölümü

Gerçek suç öykülerini genelde ilgiyle takip ederim. Bunlarda neredeyse formülleşmiş belirli bir anlatım vardır ve sıra dışı örneklere nadiren rastlanır. HBO yapımı Danimarka dizisi Soruşturma (The Investigation) da gerçekten yaşanmış bir kadın cinayetini ekrana taşıyor. Blu TV’de yakınlarda gösterime giren Soruşturma’yı önce bir roman uyarlaması ya da özgün bir polisiye dizi zannettim. Sonra birebir gerçek“Bir kadın gazetecinin ölümü” yazısının devamını oku

Senaristin bir orta yaşlı adam olarak portresi

David Fincher’ın son filmi Mank, oldukça zor bir film. Öte yandan özellikle sinema tarihine ve senaryo yazımına meraklı olanlar, bu Netflix yapımını izlediklerine pişman olmayacak. Mank, sadece Altın Çağ’daki stüdyo sistemi hakkında değil, aynı zamanda Hollywood’un İkinci Dünya Savaşı öncesinde bir yanda Nazilere diğer yanda sosyalizme duyduğu sempati hakkında da tarihsel ipuçları barındıran ve gerçek“Senaristin bir orta yaşlı adam olarak portresi” yazısının devamını oku

Bir kent aranıyor

Kent kimindir? Yaşayanlarındır. Nefes alıp veren bütün canlılarındır. Her semtin her durağında ve pazarlarında buluşanlarındır. Sahiplenenlerin ve emek verenlerindir. Kent deneyimlerindir. Amerikalı yönetmen Martin Scorsese’nin dostu yazar Fran Lebowitz’le çektiği Netflix yapımı belgesel, yaşadığım kentle kurduğum bağı bana yeniden sorgulattı. Gardaş, cool İstanbul burası mı? Ankara-İstanbul karatrenine* 2006’da bindim. O zamanlar İstanbul çok havalıydı. Yabancı“Bir kent aranıyor” yazısının devamını oku

Kalbimi bir ansiklopediye bıraktım

Önce kâğıttan sayfalar vardı. Dijital çağ henüz başlamamıştı, çocuktuk. Bir şey öğrenmek isteyince basacağımız tuşlar, ekranlar ya da uygulamalar yoktu. Televizyon vardı ama içindeki kimseler söylediklerimizi duymazdı. Zeki Müren bizi kesinkes görmezdi. O zamanlar kalın deri ciltli, ağır ansiklopediler vardı. Kendimiz bir cildi raftan almaya çalıştık diyelim, o çocuk ve cüce halimizle pek komik olurduk.“Kalbimi bir ansiklopediye bıraktım” yazısının devamını oku

Hayat okulunda uzaktan eğitim

Aklıma bir konu takılınca, bunu bildiğim her dilde Google’da araştırmak bende önü alınamaz bir alışkanlık haline geldi. Sanki o konuya değinmiş birtakım blog yazılarına, ekşi sözlük entry’lerine, forumlara ya da YouTube videolarına erişince rahata ereceğim. Sanki kimse o konuya değinmemiş olursa kendimi tuhaf hissedeceğim. O mesele her neyse, belirli bir günün herhangi bir saatinde ona“Hayat okulunda uzaktan eğitim” yazısının devamını oku

Gençliğimiz var!

Ya da bir zamanlar gençliğimiz vardı. Normal değildik, asla olamazdık, her şeyden önce gençtik bir kere. Hayatın kenarında yaşayamazdık. Bütün kapıların önümüzde açılacağını sanırdık. Bazıları gerçekten açılırdı da. Kapandığında ise yenilerinin açılacağını bilirdik. Gençken yapacak çok şey, yaşayacak çok sene ve görülecek çok yer vardı. Tadına varılacak pek çok an vardı. Tek bir kişiye bağlanamazdık“Gençliğimiz var!” yazısının devamını oku

Mark Twain hiç çalışmamış

Mark Twain (1835-1910), yetmişinci yaş gününe birkaç gün kala New York Times’ta yayımlanan söyleşisinde itiraf etmiş: “Ömrümde tek bir gün bile çalışmadım. Her ne yaptımsa oyun olduğu için yaptım.” Mark Twain’i çok severim. Çocukken en az kırk iki defa okuduğum Tom Sawyer’ın Maceraları’nın yazarının aslında bir mizah yazarı ve Amerikan kültürünün en saygın isimlerinden biri“Mark Twain hiç çalışmamış” yazısının devamını oku